RAHİME SEZGİN
Dizilerde başrol oynamasa da farklı yan rollerle karşımıza çıkan bir isim Hande Kazanova. Ona göre, yönetmenler yakın oldukları isimleri başrolde oynatmayı tercih ediyor. ‘Benim ekranlarda yayınlanan birçok dizi projesinden önceden haberim olmuyor’ diyen Kazanova, oyunculuğun risk almak anlamına geldiğini söylüyor.
Ona göre yapımcılar da oyuncu seçerken farklı isimleri oynatacak kadar cesur olabilmeli.
Hayattan fedakârlık yapmadığım için başrolde oynayamıyorum
Ünlü olma serüveni üniversite okumak için geldiği İstanbul’da başladı. Güzellik yarışması, sunuculuk derken ardından oyunculuk geldi. Dizilerde başrol oyuncusu olarak değilse bile ikinci rollerde aranan bir isim oldu. Zaman zaman karabatak gibi ortalardan kaybolan Hande Kazanova son olarak Servet Avcısı dizisi ile ekranlara geldi. Kısa süren bir projenin ardından şimdi elindeki birçok senaryoyu değerlendiren Kazanova, yeni sezonda hangi karakter ile izleyicinin karşısına geçeceğine karar vermeye çalışıyor.
Karabatak gibi bazen ortalarda görünmüyorsunuz, sonra aniden bir dizide karşımıza çıkıyorsunuz.
Aslında bu bilinçli bir seçim. Yüzümü eskitmemeye çalışıyorum. Çünkü sonuçta sinema yapmıyoruz. Birçok sinema projesinde yer alabilirsiniz, izleyiciye merhaba diyebilirsiniz ama diziler çok daha başka. Diziler her daim hayatın içinde, evinizin içinde. Bir de benim oynadığım diziler hep uzun soluklu oldu. Herkesin gördüğü, seyrettiği, hayatında bir süre de olsa tuttuğu diziler oldu. O yüzden de belli bir zaman da olsa ortalardan kaybolmak bilinçli bir seçim. O oynadığınız karakteri izleyiciye unutturabilmek çok önemli.
Son diziniz çok kısa sürede yayından kalktı. Hayal kırıklığı oldu mu?
Kesinlikle. Ekip için hayal kırıklığı oldu. Ekip ile iyi anlaştık. Aslında oyuncuların yönetmenle, ışıkçı ile anlaşması çok zordur genelde. Muhakkak rahatsız olduğu bir şeyler vardır ama biz ekip olarak çok iyi anlaştık. Biraz senaryoda problemler vardı.
Yeni sezonda ekranlarda olacak mısınız?
O kadar çok senaryo okuyorum ki. Şu an değerlendiriyorum. Tercihlerimde daha önce oynamadığım rolleri seçiyorum. Mahallenin Muhtarları’nda İzmir’den gelen bir öğrenciyi canlandırdım. Aşkına Eşkıya’da bir köylü kadındım. Kurtlar Vadisi’nde bir avukatı canlandırdım. Yanık Koza’da bir restoran işletmecisiydim. Servet Avcısı’nda da bir müzisyen olarak yer aldım. Birinci, ikinci rol hiç önemli değil. Daha fazla kendini tekrar etmemiş değişik rollerde yer almak benim için önemli olan. O yüzden de gelen projelerde buna dikkat ediyorum.
Bazı isimler hep ikinci rollerde yer almaya mahkûm sanki. Sanki sizin için de böyle bir durum var.
Valla ben de zaman zaman bir oyuncu olarak bunu düşünüyorum. Bu beni rahatsız etmiyor desem de hayatınızın bir köşesinde ‘ne yaptım?’ diye geriye dönüp baktığınızda neden olduğunu düşünüyorsunuz veya sorguluyorsunuz. Ben çok fazla ön planda olmadığımdan kaynaklandığını düşünüyorum. Biraz daha insan ilişkilerine yönelik bir camia devamlı iletişim içerisinde, bir arada olmak önemli. Ben biraz daha hayatı yaşamayı sevdiğimden geri çekilmek durumunda kaldım. Hem hayatı yaşamak hem de yaptığım işte başarılı olmak istiyorum ama bazen bu olmayabiliyor. Kendinizi tamamen o yaptığınız işe vermeniz gerekiyor. Onun gibi yaşamak zorundasınız. Diğer şeylerden fedakârlık etmek zorundasınız. Ben bu fedakârlığa yaklaşmadığım için bu noktadayım diye düşünüyorum.
Bir röportajınızda “yönetmenler ahbaplık ilişkileri olan oyuncuları tercih ediyor projelerinde” diye bir ifadeniz var. Oyunculuk yeteneği yeterince sınanmıyor ve birilerinin kaderi, başrolü almak, diğerlerininki de geri planda kalmak mı oluyor?
Türkiye’de her şeyin biraz daha çabuk yolla yapıldığını gözlemliyorum. Muhakkak biri bir şeyi başardığı zaman biz ona hemen en başarılıyı yapıştırıyoruz. Sonra da projelerde o olsun işimiz garanti olsun diyoruz ve duvarları kapatıyoruz. Diğer insanları görmezden geliyoruz. Biraz risk almaktır oyunculuk. Yapımcıların bu anlamda risk almasını istiyorum. On kişi geldi görüşmeye, on kişi içerisinden de Hande olsun denmemeli. En az yüz kişi gitmeli o projeye. Ben bazen televizyonda bakıyorum. Benim o projeden hiç haberim olmamış ama olması gerekiyor. Bunlardan haberim olmadığında çok içerliyorum. Biraz daha profesyonel olmasını istiyorum.
Biz sizi sunucu olarak tanıdık ama oyunculukta daha ısrarlı oldunuz. Neden?
Sunuculuk benim ilk göz ağrım. İstanbul’a ilk geldiğimde bir yandan okurken bir yandan Gaye Sökmen Mankenlik Ajansı’ndaydım. Bir gün beni çağırdılar. Kanal 6’da bir program yapacaklarını söylediler. En az 200 kişi vardı ve onların içerisinden seçildiğimi duyduğum zaman çok sevinmiştim. Sunuculuk başka bir dünya; ama oyunculukla tanıştıktan sonra oyunculuğun beni çok daha farklı noktalara taşıdığını düşünüyorum. O yüzden de sunuculuk anlamında kendimi biraz geri çektim, frene bastım.
Olgunlaştığınız ve yavaş yavaş sektörde yerinizin kaybolması gibi bir durumla karşı karşıya kaldığınızı düşündüğünüz zamanlar oluyor mu?
Bu geleceği ya da ileriyi göremediğim zamanlarda bu kaygıyı duydum. Fakat bu 29’lı yaşlarda oldu. O dönem bazı şeyleri kabul etmeniz daha zor. Belli bir şeyin ortasındasınız. Evet, bir şey gidiyor ama bugün bulunduğum noktada bunu düşünmüyorum. Çünkü bu hayatta gerçekleştirmeyi istediğim her şeyi gerçekleştirdim kendi açımdan. Bu anlamda bir kaygım yok.
Hırslardan arınmış görünüyorsunuz. Bu camia biraz hırs gerektirmiyor mu?
Gerektiriyor maalesef. Hırsım kendimle aslında. Ne yaptım, ne ettim. Yapabiliyor muyum? Niye burada bunu yapamadım. Mesela ben ağlama sahnelerinde hep doğal ağlarım; fakat olmadığı zaman çok üzülürüm, çok hırslanırım. Ama bu hırs tamamen kendime yönelik. Etrafımdaki insanların ne yaptığını tabii ki takip ederim ama o onların gerçekleştirdiği hayattır. O yüzden ben onları biraz ayrı tutuyorum. Muhakkak ki hepimizin içinde hırslar var. Bu iş, egoyu beslemek zorunda.
Hayat felsefeniz nedir?
Benim adım Hande. Hande, tebessüm demek. Ben hep bunu söylerim etrafıma. Siz gülün ki hayat da size tebessüm etsin. Tabii ki zor zamanlarımız olacak, hepimiz insanız; ama gülmek ve yaşam içerisinde bulunduğu nokta ile dalga geçebilmek çok önemli. Benim hayat felsefem bu açıkçası.
Astroloji ile ilgileniyorsunuz ve Türkiye’nin astrolojisine de bakıyorsunuz. Dünyada ve Türkiye’de olanlar ile ne kadar ilgilisiniz?
Valla ben çok ilgiliyim. Haberlerden, internetten her şeyi ucu ucuna takip etmeye çalışırım. Bir kere hep deriz ya mutluluk göreceli bir şey. İnsanlar mutluluğun peşindedir. Fakat mutluluk bir andadır. Şu anda çevreme bakıyorum dünya global bir krizin eşiğinde ve böyle bir ortamda önemli bir kriz Türkiye’yi etkileyecek ve aslında insanlar bu kadar mutsuzken sizin mutlu olmanız çok gelip geçici bir şey. Ben etrafımda çok insan görüyorum “şu anda bir şey var kendimizi mutlu hissetmiyoruz, bir boşluk var” diyen. O bütün dünyanın içine girdiği bir etkileşim. O ağaçlar yandığı zaman inanın ben ağladım, çok üzüldüm. Çünkü bir gelecek mahvoluyor.
Sizin iç dünyanızda boşluklarınızın olduğu dönemler oluyor mu? Onları nasıl doldurursunuz?
Tabii ki oluyor. Benim de sabah kalktığım zaman kendimi iyi hissetmediğim, umutsuzluk ile uyandığım anlar oluyor. Bir anda aslında bunun kendimize ait olduğunu düşünmek bencillik. Sadece bu işin içerisinde siz yoksunuz. Bütün dünyanın bu etkileşim içerisinde olduğunu düşündüğünüzde ben daha rahat çıkıyorum bu işin içerisinden. Yoksa hepimizin hayatı güllük gülistanlık geçmiyor. Bizim bir görevimiz var bu hayatta ve bu görev için geldik buraya.
Hayattaki görevinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Herkesin görevi var. Onu belli bir başlık altında tanımlamıyorum ama bu hayata geldik; etrafımıza, çevremize karşı hepimizin sorumluluğu var. Bilmiyoruz ne için geldiğimizi ve gittiğimizi ama hayat da başarılı olan şey. Kendini bilmek, kendi yanlışlarını düzeltebilmek. Daha yaşanılabilir bir hayata merhaba diyebilmek. O yüzden hakikaten bir görevimiz olduğunu düşünüyorum ama o görevin ne olduğunu şu anda tanımlayamıyorum.
Son yıllarda manken ya da sunucular ideal bir eş bulup evlenip evine çekilmeyi tercih ediyor. Sizin bu anlamdaki düşünceniz nedir?
Ben ideal bir eş olduğunu düşünmüyorum. Hele ki günümüzde o kadar hızlı bir hayat var ki. Eskiden insanlar bu kadar açılmadıkları için çevrelerine karşı onların defoları bu kadar önde değildi. Hepimizin defoları var. Bana kalırsa evlilik çok ciddi bir anlaşma. Onun için ben çok fazla acele etmiyorum ama muhakkak ki hayatımı paylaşacağım, benim de kafa olarak uyuşabileceğim bir insan olmasını isterim. Ama umutsuz da değilim fakat şu anda ben etrafımdaki ilişkileri, evlilikleri çarpık görüyorum
|